Bugün sizlere “Müzik Evrensel Midir?” sorusunu araştırmak için yapılmış bir kabile deneyinden bahsedeceğim. Hiç şüphesiz ki müzik, en ilkel kabilelerden, en gelişmiş medeniyetlere, hatta, bazı hayvan türleri arasında bile gözlemlenen bir iletişim türü.
Hal böyle olmasına rağmen, müzikte evrensellikten bahsedebilir miyiz?
Örneğin; Beethoven’ın bir senfonisini düşünelim. Bu müziğin, medeniyetten uzakta kabile hayatı süren birine, söyleyebileceği bir şey var mı? Thomas Fritz; bu sorunun cevabı için, Kamerun’daki “Mafa Kabilesi” ile bir deney gerçekleştirdi. Bu videoda, bu deneyin hangi şartlar altında yapıldığına bakıp sonuçlar üzerinden müziğin evrenselliğine dair bir takım yorumlarda bulunacağız.
İlk önce işe; deneyin amacını, mantığını ve hangi koşullar altında yapıldığını anlatarak başlamak istiyorum. Bu deneyin tek amacı: – eğer varsa- Batı Müziği’nin evrenselliğini ortaya çıkarmak. Evrensel demek; bir özelliğin, bir kavramın; herkes için, her mekan ve zaman içerisinde herhangi bir şartta; bir, aynı ve değişmez olduğu anlamına geliyor. Tabii ki evrenselliğin bu keskin tanımına yüzde yüz uyan bir şey bulmak çok zor. Hele hele konu müzik olunca, bu durum; neredeyse imkansıza yakın.
Deneyin tasarımı şu şekilde:
Farklı kültüre sahip katılımcılardan oluşan 2 grup; -batılılar ve kabile üyeleri- mutluluk, hüzün ve korku duygularına sahip bir takım eserler dinliyor. Ve bu eserlerin bu iki grup üzerinde aynı etkileri uyandırıp uyandırmadığı kontrol ediliyor. Burada şunu belirtelim: Bu deneyin yapılabilmesi için, kabile üyelerinden oluşan grubun hiçbir şekilde batı müziği ile temas kurmamış olması gerekiyor. Çünkü; müzik bilgisi, örtük bir şekilde de edinilebilir ve sizin dikkat etmeden dinlemediğinizi düşündüğünüz arka plandaki müzikler bile, estetik anlayışınız üzerinde önemli rol oynayabilir. Bu sebepten, bu grubun daha önce yanlışlıkla bile olsa batı müziğine maruz kalmaması, deney için hayati bir önem taşıyor.
Neyse ki; Kamerun’da, Mafa adında bir kabile, bu iş için uygundu. Mandara Dağları’nda yaşayan bu insanlar, Batı müziğini daha önce hiç duymamıştı. Ve hemen, deney için planlanan 2 farklı grup oluşturuldu: Batı müziğine yabancı Mafa dinleyicileri ve Mafa müziğine yabancı bir grup Batılı dinleyici.
Daha sonraki iş, deneyde kullanılacak müziklere karar vermekti. Batı geleneklerine uygun mod, tempo ve ritim göz önünde bulundurulup; mutluluk, hüzün ve korku duygularını ifade etmek için, 9-15 saniye kadar sürecek kısa piyano parçaları hazırlandı. Bu müziklerin onlara ne hissettirdiğini anlamak için ise; dinletilen müzikleri, kendilerine gösterilen 3 farklı yüz ifadesinden biri ile bağdaştırmaları istendi. Sonuçlara bakıldığında; Mafa kabile üyelerinin, şans yüzdesinin üzerinde bir performans göstererek, parçaların modunu doğru tespit ettikleri gözlemlendi. Tabii ki bu sonuçların, batı müziğine aşina olan diğer grubun oranlarına yetişmesi beklenmiyordu. Ama sonuçların yüksek olması, müzikte evrenselliğe dair bazı noktaların varlığını gösteriyordu.
Deneye katılan hem batılı hem de Mafalı grup; duygu tanımlaması yapabilmek için, eserlerin ritim ve modunu dikkatli bir şekilde takip etmiş, her iki grup da; yüksek tempolu ya da majör tonlu parçaları, mutlu olarak tanımlamıştı. Diğer yandan, minör parçaların çoğunu korku duygusu ile bağdaştıran katılımcılar; belirsiz tona sahip parçaları, hüzünlü olarak tanımlamaya eğilim gösterdi. Ayrıca, deneye katılan 21 kabile üyesinin her birinin başarı ortalaması incelendiğinde; bireyler arasında çok fazla değişkenlik olduğu gözlemlendi. Kimileri çok başarılı tahminlerde bulunurken, diğerlerinin performansı düşüktü. Hatta; içlerinden 2 kişi, şans seviyesinin altında kaldı.
Bu durum, müzik ile ilgili yetilerin ya da müziğe duyulan ilginin; her toplumda, kişiden kişiye değiştiğinin bir kanıtı.
Araştırmacılar; çalışmalarına, 2. bir deney ile devam ettiler. Bu sefer, deneyde Mafa müziği de kullanıldı. Kabile üyelerinin kullandığı Mafa flütü, bazı ritüeller esnasında kaydedildi. Buna ek olarak, 14 farklı Batı müziği de eklendi. Fakat bu sefer, deneyin konusu; bu iki grubun uyumlu ve uyumsuz seslere verdikleri tepkiyi ölçmekti.
Bunun için, deneyin tasarımına; elde olan Maya ve Batı müziklerinin yanı sıra, bu parçaların bozulmuş versiyonları da eklediler. Örneğin, uyumsuz bir ses yaratmak için; bir parçayı bir tam ses yukarı transpoze edip orijinal kaydı ile eş zamanlı olarak dinlettiler. Yani dinleyici, aynı anda üst üste binmiş 2 farklı parçayı, karmakarışık bir şekilde dinliyordu. Ya da bir parçayı, bilgisayar kullanarak ters çevirdiler ve katılımcılara bu şekilde dinlettiler. Sonuç olarak; tüm katılımcılar, hem kendi hem de karşı gruba ait müziklerin bir orijinal bir de bozulmuş versiyonlarını dinledi.
Sonuçlara bakıldığında; her iki grup da bozulmuş sesleri daha sevimsiz bulurken, Batılı dinleyicilerin uyumsuz seslere gösterdiği tepki, daha büyüktü. Mafa üyeleri, kendi müziklerinin bozulmuş versiyonlarına daha çok tepki verirken, Batı müziğindeki bozulmalara daha az tepki verdi. Tabii ki bu deney esnasında, Mafa Kabilesi üyelerinin, hislerini doğru bir şekilde yansıtıp yansıtmadığı tartışmalı. Belki bir teste tabi oldukları için gergindiler, belki de kafaları karışmıştı. Fakat kendi kültürünün bozulmuş versiyonlarına daha büyük tepki verdikleri ortada. Batı müziğinin orijinal ve bozulmuş hali arasında ise çok fazla ayrım yapamamışlar gibi duruyor. Öte yandan; Batılı dinleyicilerin her iki müzikteki uyumsuzluğa karşı tahammülü olmadığı, çok açık.
Müziğin yüzde yüz evrenselliğinden bahsetmek çok zor. Bunu her fırsatta söylüyorum. Çünkü beynimiz, maruz kaldığımız şeyler doğrultusunda şekilleniyor. Güzel dediğimiz şey; biraz da içinde bulunduğumuz kültür ve bu kültürün şekillendirdiği zihin ile alakalı. Tıpkı dilde ya da dinde olduğu gibi, sanatta da bize yabancı olan bir şey ile karşılaştığımızda, eğer öncesinde o şeyi tanımaya yönelik bir çaba sarf etmediysek; onu anlayamıyoruz. Ama ne zaman o konu ile alakalı bilgi ve tecrübemizi arttırdığımızda, bu sefer, onunla iletişim kurarak, onu anlamlandırmaya başlıyoruz. Hal böyle iken, “müzik evrenseldir” demek… popüler bir söylem gibi duruyor. Ama öte yandan, müziği; tamamıyla kültürel bir şey olarak da ele alamıyoruz.
Peki bu problemden nasıl kurtulacağız?
Müziğin evrenselliği, bence, onun kullandığı seslerin özelliklerinden kaynaklanıyor. Bu çok karmaşık ve uzun bir konu ama basitleştirmek adına; işe, bazı ses türleri ile işe başlayalım.
Ses havada dalga formunda yayılır ve bazı akustik özellikler taşır. Örneğin: çıtırtı, ıslık, inilti ya da gürleme gibi. Bu seslerin dünyanın her yerinde insan bilinci üzerinde uyandırdığı mesaj, neredeyse aynıdır.
Müzik dışı seslerden örnek verecek olursam, örneğin; bir hayvanın acı çekerken çıkardığı ses, inleme, yaşadığı acının imgesi. Bir insanın korktuğunda başvurduğu ses, çığlık, korkunun imgesi. Ya da bir aslanın kızdığında kullandığı ses, kükreme, onun öfkesinin ya da gücünün imgesi. Bu seslerin karakterleri ve vermek istediği mesaj, çoğunlukla aynıdır ve kişiden kişiye değişmez. Hiç kimse, acısından inleyen bir kedinin mutlu olduğunu ya da korkudan çığlık atan birinin sakin ve dostça bir tavır sergilediğini söyleyemez.
Her ne kadar müzik; bu sesleri kullanıp onları taklit etse de, bu; seslerden çok daha komplike bir şey. Onun evrenselliği, işte bu noktada sıkıntıya düşüyor. Ama onun tüm karmaşıklığına rağmen, hiç kimse; yüksek tempoda, birbiri ile süper koordine olmuş perküsyon ritimlerini, hüzünlü olarak tanımlamıyor, ya da uzun uzun notalar ile ağıt yakan bir kadının yaptığını mutluluk ile bağdaştırmıyor. Gördüğümüz deneyde de, teste tabi tutulan insanların çıkarım yaptığı şey; temponun hızlı yada yavaş olması, kullanılan modun uyumlu uyumsuz olması gibi bir kaç özellikti sadece. Oysa müziği tamamıyla kavramaları, bambaşka bir şey.
Çünkü; müzik denilen şey, belli bir amaç için bir araya gelmiş sesler ile bu sesleri duyup yorumlayan bilinç arasındaki ilişkide ortaya çıkar. Eğer sesi yorumlayan bir bilinç yoksa, müzik de yok demektir. Sadece bilinç de yetmez. Müzik; aynı zamanda bilgi, tecrübe ve yorumlama becerisi ister. Bu yüzden, kabile üyeleri; ancak birkaç evrensel özelliğe bakarak bir takım çıkarımlarda bulunabildi.
Belki sonuçlar; şans seviyesinin üstündeydi. Ama maalesef ki dinletilen müziğin, evrensel olduğu sonucuna varabileceğimiz bir seviyede değil.
Evet, biliyorum. Çok karmaşık ve anlaması zor bir video oldu. Ama burada işi biraz daha derine inerek detaylandırmak istiyorum.
Müzikte kullanılan seslerde, her ne kadar bazı evrensel özellikler, ve bu seslerin oluşturduğu bazı evrensel imgeler olsa da; bir bilinç, bu sesleri farklı ya da yanlış da yorumlayabilir. Yine müzik dışı bir kaç örnek vermek gerekirse; Örneğin: Ağlayan birinin sesi, benim için; onun acısını hissettiğim beni de ağlatan bir uyarıcı olabilirken, aynı zaman da, bunu yapmacık bularak bu durumdan iğreti de olabilirim. Ya da ufacık bir süs köpeğinin havlaması bir kuşu korkutabilirken, dışarıdan seyreden bir insan olarak; bunu komik bulabilirim.
Bu durum, müzik türleri içinde geçerli. Bir bestecinin; isyanını, acısını ya da mutluluğunu anlattığı bir eser; kimileri için komik, anlamsız ya da yapmacık olabilir. Duyulan sesin kendisi, fiziksel olarak tıpatıp aynı. Tek fark, sahip olduğumuz bilgi tecrübe ve kültür doğrultusunda o sesi nasıl yorumladığımız. Dünyayı yorumlama biçimimiz, dolayısı ile zevklerimiz, bırakın birbiri ile hiçbir bağı olmayan iki coğrafi bölgeyi, aynı toplum içerisindeki bireylerde bile o kadar çok değişiyor ki; mutlak bir evrensellikten bahsetmek, videonun
başında belirttiğim gibi: imkansız.
Peki siz ne düşünüyorsunuz? Müzik sizce evrensel mi? Kültür, müzik faaliyetinin neresinde? Bir sanatçının, evrensellik ve kültür arasındaki tutumu nasıl olmalı?
Bütün bunlar, üzerinde tekrar tekrar düşünebileceğimiz ve ne yazık ki belli bir
cevabı olmayan sorular. Yorumlarda görüşmek üzere.
Sevgiler.