İşkencenin Bir Parçasıydı! | Richard Wagner

Gaz odalarında ölümü bekleyen Yahudilere aynı zamanda müzik dinletiliyordu.

Tabii ki acılarını azaltmak için değil. İşkence ve zulmün bir parçası olarak…

Peki bunu neden yapmışlardı? Müziği neye göre seçmişlerdi?

Müzik tarihinde Richard Wagner diye bir isim var. Romantik dönemde yaşamış bir Alman besteci. Dünya Savaşı başlamadan tam 56 sene önce bu dünyadan göçmüş biri. Yani, Nazi Almanyası ile herhangi bir ilişkisi yok. Aslında kendisi müzikte ortaya attığı yenilikçi fikirleriyle tanınır. Ama onu hâlâ tartışılan bir figür haline getiren şey; müziği değil, Yahudiler hakkındaki düşünceleri.

Wagner, bir dergide yayınlanması için bazı yazılar yazmıştı. Bu yazılar aslında sanat alanındaki kendi yenilikçi fikirleri ile ilgiliydi. Ama içlerinden bir tanesi var ki; bunun sanat ile neredeyse hiçbir alakası yoktu, ve yayınlandıktan sonra çok konuşuldu. Bugün Wagner deyince hala akla gelen ilk şeylerden bir tanesi: Onun “Müzikte Yahudilik” makalesi…

İçinde Yahudi halkına karşı çok ciddi söylemlerin olduğu bu yazıda Wagner, Alman halkında halihazırda 3 nesildir bir Yahudi antipatisi olduğunu söylerken Yahudilerin bu antipatiyi gerçekten hak ettiklerini, çünkü Alman kültürüne yabancı olduklarını ve hatta bu toplum için tehlike arz ettiğini iddia ediyordu.

Yola tabii müzikten çıkıyordu Wagner. Diyordu ki: “Yahudi Sanatı yapmacıktır, özgün değil. Taklitten öteye gidemez. Ayrıca, sığ ve bayağıdır. Sanatsal ifadeleri samimiyetsizdir. Çünkü; uzun zamandır bu topraklarda
yaşamalarına rağmen, Avrupa dillerinin hiçbirini doğru düzgün konuşamazlar. Bu yüzden, yabancıdırlar. Ayrıca ekonomik güçleri çok ciddi seviyededir ve sadece bu bile onlara antipati beslemek için yeterlidir. Kaldı ki Yahudiler; bu ekonomik gücü kültür ve sanat için değil, sadece kendileri için kullanır. Bu da Yahudilerin daha da güçlenerek daha fazla kontrol kazanmasına ve sanatı ticari bir araç olarak kullanmalarına yol açar.

Peki hal böyleyse çözüm nedir?

Wagner’e göre çözüm; onlar Yahudilikten ve kendi kültürlerinden vazgeçecekler. Asimile edilerek, yüksek Alman sanat ve kültürünü değersizleşmek yerine, o kültürün bir parçası olacaklar. Wagner bunları yazarken, pek çok Yahudi arkadaşı vardı. Hatta bu yazıdan sonra bile, onun Yahudi düşmanı olduğuna inanmadılar. çünkü hali hazırda beraber çalışıyorlardı. Fakat bu yazıdan 90 yıl sonra, 1940’ların başında, Wagner’in ölümünden tam 57 yıl geçmişken, Faşizm tavan yapmışken, Almanya’da, Alman gibi olmayanların asimile edilmesi fikri, çok yumuşak karşılanmaya başladı. Ve bildiğiniz gibi, Yahudiler toplanıp, türlü işkencelere, deneylere ve hatta ölüme mahkum edildi. Çünkü iktidarda olan Hitler, Almanların saf ırkına karşı, Yahudileri bir tehdit olarak görüyordu. Tıpkı Wagner’in makalesinde belirttiği gibi, Hitler de “Kavgam” kitabında, ekonomik çöküşün en büyük nedeni olarak Yahudileri görüyor ve bu halkı Alman ırkı için tehlikeli olarak tanımlıyordu. Fakat bu seferki çözüm, Wagner’in çözümünden farklıydı.

Alman ırkını korumak için tek çare kalmıştı: KATLİAM!

Toplama kamplarında kendi kaderlerini bekleyen Yahudiler, birtakım müziklere maruz kalıyordu. Sabah, öğle, akşam… Her Alman’ın bilmesi gereken marşlar çalınıyor ve mahkumlara zorla şarkılar söyletiliyordu. Toplama kamplarında bir süre kalmış olan Primo Levi, bu durumu şöyle aktarıyor:

“Her akşam yattığımızda birbirimize bakar, müziğin nasıl cehennem olabileceğini sorgulardık…“

Radyo ve gramofonlarda çalan müziklerde, başı Wagner çekiyordu. Müzikte Yahudilik makalesi elbette ki Wagner’in müziğinden daha önce geliyordu ve bu sayede Nazi Almanyası’nın en önemli bestecisi olmuştu. Fakat ortada şöyle bir sorun vardı ki: Wagner hayatta değildi.

Belki, yıllar önce, toplumda zaten var olduğunu belirterek, bir antipatiyi dile getirmişti. Ama müziklerinin bir işkence aracı olarak kullanılması fikrine ne derdi? Orasını bilemiyorum. Fakat, müzik böyle bir şey. Bir yanda, bazı bilim adamları tarafından tedavi için kullanılırken; diğer tarafta, bir işkence aracına dönüşebiliyor. Ve maalesef, müzik; siyasilerin amelleri doğrultusunda, kendi amacından sapabiliyor. Hitler’in en çok sevdiği besteci, şüphesiz ki Wagner’di. Hatta onun hakkında şunu söylemişti: “Wagner’i öncüm olarak görüyorum. O, benim için yüce bir peygamber gibidir.” Tabii ki Hitler’in Wagner’e olan bu derin sevgisi, onun müziğine duyduğu hayranlıktan kaynaklanmıyor. Hitler’e gereken, sadece, kendi ideolojisi için kullanabileceği bir araçtı. Wagner de aranan bu özelliği çok iyi bir şekilde karşılıyordu. Ve müzikleri her ne amaç ile yazılmış olursa olsun, Hitler tarafından bir işkence aracına dönüşmüştü.

Her ne kadar siyasetten arınmış bir sanat idealimiz olsa da: Müzik; siyasilerin elinde, hep oyuncak olur. Sanatçının gerçekten ne düşündüğünü ise, kimse dikkate almaz. Bu olayda da, kimse Wagner’i kendi içinde değerlendirmiyor. Ya da bir zamanlar sanatta devrim yaratmak için yazılan eserlerin, bir işkence aracına dönüşmesi hakkında konuşmuyor. Onun müziğini ve yenilikçi tavrını sevenler, onun Yahudiler hakkındaki fikirlerini tertemiz göstermeye; müziğini sevmeyenler ise, onun, Hitler’i doğuran en büyük sebep olduğuna inanıyor. Evet, Wagner; sanatıyla olduğu kadar, düşünceleriyle de iz bırakmış bir figürdü. Ve bu durum; belki de onun başına, kendisinin bile hayal edemeyeceği işler açtı. Wagner’in sanatını siyasetten ayırmamız her ne kadar bizim için mümkün olsa da, sanırım bazıları için artık imkansız…

Bugünlük benden bu kadar. Bir sonraki videoda görüşmek üzere. Sevgiler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir