Kimse bilmez ama, Klasik Türk Müziği’nin “İlk Hocası” olarak bilinen Abdülkadir Meragi hakkında, dönemin hükümdarı Timur şöyle söylemişti: “Öyle biridir ki o, musiki bilenlerin hepsine padişahtır. Yunanlı Pisagor gibi yüzlerce üstat bile onun yanında yoksul kalır.”
Meragi, hem solist hem enstrümanist hem de bestekardı. Ayrıca yeni çalgılar geliştiren bir mucitti. 3 dil biliyordu ve müzik harici şiir ve hat sanatı ile ilgileniyordu. Yazdığı şiirler Fars edebiyatının iyi örnekleri arasında gösterilir. Yazdığı kitaplarla sonraki nesillere Türk musikisinin makamları, usulleri, formları ve çalgıları hakkında önemli bilgiler vermişti. Gelin birlikte, Klasik Türk Müziği tarihini başlatan bu büyük ismin hayatına ve eserlerine kısaca bir göz atalım.
Tarihte “İslam’ın Altın Çağı” olarak tanımlanan bir dönem var. Günümüz dünyasında esamesi bile okunmuyor ama, bir dönem, İslam; gerçekten de ekonomik, kültürel, sanatsal, ve siyasi yönden zirve yapmıştı. Astronomiden tıbba, müzikten mimariye kadar birçok alanda ciddi çalışmalar yapılıyor ve bu kültür, dünyaya yön veren bir konumda bulunuyordu. Bugünün konusu olan Abdülkadir Meragi de işte “İslam’ın Altın Çağı” olarak adlandırılan bu dönemde dünyaya geldi. Müzik dünyasında o döneme dek neredeyse her kes, Antik Yunan Müziğini takip etmiş ve yeni bir sistem kurmak için girişimde bulunmamıştı. Taa ki, Meragi’den önce yaşamış olan İran’lı besteci Safiyyüddin Urmevi’ye kadar. O, bu denemeyi yapan ilk kişiydi. Müzikte kendi zamanına dek kullanılan düzenlerden farklı olarak, daha saf ve daha uyumlu sonuç verecek olan bir sistemin peşine düştü. Çalışmalarını yaparken kullandığı yöntem, pek tabii, fizik ve matematikti. Ve uzun süren denemelerin sonucunda, kendisinden sonra asırlar boyunca devam edecek “17 perdeli” yeni bir ses sistemi geliştirdi. İşte Abdülkadir Meragi de, kendinden önce başlamış olan bu sistemi takip etti. Urmevi’nin eserlerini inceleyip açıkladı hatta bununla da kalmayıp temelleri yeni atılmış bu sistemin büyüyüp gelişmesi sağladı. Bu yüzden Klasik Türk Müziği’nin “İlk Hocası”, ”Büyük Hocası” ya da “Piri” olarak anılır.
1350- 1360 yılları arasında, günümüz İran sınırları içerisinde yer alan, Meraga şehrinde doğdu. Zaten bu yüzden müzik tarihinde Meragi ismi ile anılır. Babası Gıyaseddin Gaybi, devrinin tanınmış bilginlerindendi ve bazı akşamlar bilge ve alimlerin toplandığı meclislere, oğlunu da götürürdü. Babası, sadece bir alim değil aynı zamanda bildiklerini başkalarına aktarmayı seven iyi bir öğretmendi. Müzik bilgisini babasından edinmiş olan Meragi, onun hakkında şunları söylüyor: “Babam ilimde ve uygulamada gerçekten çok ileriydi. İlimlerde geniş birikimi ve dereceleri vardı. Beni babam yetiştirdi.”
Onun hikayesi, aslında Meraga şehrinden ayrılıp Bağdat’a gelmesiyle başlar. Bağdat o zaman bir Türk hanedanı olan Celayirliler tarafından yönetilmekteydi. Sarayda görev almak için girişimlerde bulunan Meragi, güzel sesi ve üstün müzik bilgisi ile kendini kısa sürede kabul ettirdi. Ve hatta burada düzenlenen bir müzik yarışmasına katılarak, birinciliği kazandı. Fakat yıl 1393’e geldiğinde, Bağdat’taki yönetim zayıflığından yararlanan Timur, ordusuyla buraya girerek şehri zapt etti. Yönetimin değişmesi üzerine şehirde bulunan bir çok sanatçı ve bilim adamı kendi akıbetini düşünürken, Timur; tüm bu yaratıcı zihinlerin hepsini kendi İmparatorluğunun başkenti olan Semerkant’a götürme kararı aldı. Meragi de Semerkant’a götürülen bu grubun içerisindeydi. Tıpkı Bağdat’ta olduğu gibi, yeni saraydaki görevinde de çok başarılı olan ve çok sevilen Meragi; burada pek çok övgü almış ve hatta Timur tarafından nişan ile ödüllendirilmişti. Fakat neden olduğu bilinmez, en azından ben konu ile ilgili bir bilgi bulamadım, 1399’da Meragi Semerkant’tan kaçma kararı alır. Amacı tekrar Celayirlilerin kontrolüne geçen Bağdat’a gitmektir. Fakat kaçma girişimi eğer başarısız olursa bunun sonucunda başına gelebilecek senaryolar
hiç iç açıcı değildir. Ölüm dahil pek çok sonucu göze alan Meragi, kaçma girişiminde başarılı olur ve Bağdat’a geri döner. Bağdat’taki 2. döneminde, istediği yerde olmanın huzurunu yaşarken 1401’de korkulu bir sabaha uyanır. Çünkü Timur Bağdat’a tekrar sefer düzenlemiş ve şehri tekrar zapt etmiştir. Meragi bugünün son günü olabileceğini düşünürken hakkında zaten önceden verilmiş olan idam kararını duyar. Ölüme götürülmek üzere, son kez Timur’un huzuruna çıkarıldığında, affedilmek için güzel sesini kullanarak Kuran’dan bir sure okumaya başlar. Sıra dışı ve bir o kadar da güzel olan bu yorumdan çok etkilenen Timur, onu affederek tekrar Semerkant’a götürülmesini emreder.
Meragi’nin çok güzel bir sesi vardı. Bu hep söylenir. Fakat güzel sesinin haricinde onu müzikte önemli yapan şey, aslında teorik bilgisiydi. Kendinden önceki müzik otoritelerinin hepsini inceleyerek, sistemci okulu devam ettirmiş; dönemin müzik anlayışı ile ilgili açıklayıcı kitaplar yazmış, yeni çalgılar icat etmiş ve şaheser sayılacak besteler ortaya koymuştu. Çocuklarına müziği öğretmek için, “Nağmeler Külliyatı” adlı bir eser yazmış, “Nağmelerin Maksatları” kitabında ise; makamlar, usuller, aralıklar gibi birçok konu hakkında detaylı bilgi vermişti. Eserlerinin gelecek nesiller tarafından bilinmesi için, bir de “Nağmeler Hazinesi” olarak bilinen Kenzü’l Elhan kitabını yazmıştı. İçinde yüzlerce bestesinin notası bulunan bu kitap, bu kitap bugün maalesef kayıp durumda.
Yazmış olduğu kitaplarda döneminin müzik anlayışı ile ilgili elbette çok fazla ayrıntı çok fazla bilgi var, fakat bu bilgiler arasında bence en dikkat çekici olan şey; müzisyenlerin edinmesi gereken ahlaki özellikleri sıraladığı liste. Her ne kadar bu listede bulunan maddeler, kendi yaşadığı çevre ve zamanın şartları için yazılmış olsa da, bence içinde günümüzde de hala geçerli sayılabilecek bazı öneriler mevcut. İşte Meragi’nin bir müzisyende bulunmasını istediği ahlaki özelliklerden bazıları:
Bu ilmi uygulayacak kişilerin, güvenilir, doğru, sabırlı, iyi huylu, mütevazı, iyiliksever, güler yüzlü, etkileyici ve doğru sözlü olması gerekir.
Okumasına söylemesine ve çalmasına çok fazla güvenmemelidir.
Mecbur kalmadıkça çağrılmadığı yere gitmemelidir.
Eğer bulunduğu ortamda başka bir müzisyen varsa onunla kesinlikle tartışmamalıdır.
İçki kullanmamalıdır.
Arzu ve boş istek içeren şarkı sözlerini okumamalıdır.
Elbette onun hakkında çok fazla şey söyleyebiliriz. Ama ben videoyu onun besteci kimliğiyle bitirmek istiyorum. Gönül isterdi ki onun kayıp olan kitabı bulunsun ve elimizde onun müziğine dair daha çok bilgi olsun. Fakat bugünkü durum hiç öyle değil ve bulgular çok kısıtlı. Abdülkadir Meragi’ye atfedilen eserlerin sayısı çok. Ama belge yetersizliğinden dolayı hala bir türlü belirlenemeyen karanlıkta kalmış meseleler var. Bu eserlerin başkaları tarafından bestelenip Meragi’ye mal edilmiş olmaları da muhtemel. Fakat onun ismi ile anılan en ünlü iki eser: “Rast Kar-ı Muhteşem” ve “Rast Nakış”. İcracılara ait olan telif haklarından dolayı parçalara burada maalesef yer veremiyorum ama açıklamaya isimlerini bıraktığım bu iki eseri mutlaka değişik yorumculardan dinleyin. Bu sayede Meragi’nin, 650 yıl önce yaşamış olan bu bestecinin, eserlerine ve pek tabi dehasına kulak verebilirsiniz.
Bugünlük benden bu kadar. Bir sonraki videoda görüşmek üzere. Sevgiler.