Şimdi dünya üzerinde olan bütün müzikleri bir hayal etmeye çalışın.
Uzak Doğudan Batıya, Kuzeyden Güney’e kadar insanın bulunduğu her yerde müzik var.
Ve biz, tarihin en başından beri… müziğin iyileştirme gücünden, ruha şifa olmasından bahsedip duruyoruz.
Bu yüzden hangi kültürden olursanız olun, nereye giderseniz, müziğin insanlar tarafından her zaman ilahi bir şey olarak algılandığını görürsünüz. Tanrı’dan ya da Tanrı’lardan gelen bir şey…
Peki insanlar için her zaman moral kaynağı olmuş bu etkinlik… bir işkence aracına dönüştürülebilir mi?
Müziğin kutsal sayılan o gücü, iyileştirme yerine, yıkıcı bir etki için kullanılabilir mi?
Tabi aklı başında olan hiçbir insan bu işe kalkışmaz ama dünyanın bir gerçeği olarak da şunu söylemek gerekiyor… Bugün 2. Dünya Savaşından seneler seneler önce dünyadan göçmüş birinin bu savaş esnasında yaşanmış olan Yahudi soykırımına etkisi olup olmadığını konuşacağız.
Evet biraz enteresan bir konu.
Fakat bu knuyu konuşmamızın sebebi, müziğin politika ile olan ilişkisini konuşmak, işte siyasilerin kendi ideolojileri için sanatı nasıl kullandığına yakından bakmak..
Yoksa bu konuyu ele almamızın başka herhangi bir sebebi yok..
Tek sebebi müziği ve onun toplumsal etkisini anlamaya çalışmak
Şimdi belki aranızda benim gibi daha önce bu durumu merak edenler olmuştur.
Ben 2. Dünya Savaşı tarihiyle alakalı ilk okumalarımı yaptığımda Yahudilerin başına geleni tam olarak anlayamamıştım, çünkü konuyla ilgili anlatılanlarda bu ayrıntı ile ilgili hiçbir bilgi yoktu.
Ortada… belli bir insan topluluğuna karşı çok büyük bi’ kin ve nefret vardı.! Bunun sebebi neydi, yani… süreç tam olarak nerede nasıl başlamıştı? Birden kendiliğinden ortaya çıkmış olmazdı ya.
İşte ben… seneler önce bunları düşünürken nereden bilebilirdim ki yıllar sonra Müzik Tarihi kitapları arasında kaybolduğum bir zamanda, tam da bu konuyla alakalı nokta atışı bir yazı bulacağımı.
Hem de bir bestecinin kaleminden. Romantik dönemin en etkili isimlerinden biri. Richard Wagner. Onun 1850 yılında kaleme aldığı “Müzikte Yahudilik” makalesi dünya savaşlarından önce Almanların Yahudilere olan bakışını özetler nitelikte bir metin… ve belki de bu yüzden,
yıllar sonra gerçekleşecek olan soykırımın seneler öncesinden haberini veren bir işaret bir olarak görülüyor. Peki gerçekten öyle mi? Seneler önce yaşamış bir besteci, bu soykırımın nedenlerinden biri olabilir mi?
—–
“Wagner’i öncüm olarak görüyorum. O benim için yüce bir peygamber gibidir.”
Wagner 1813 yılında Almanya’nın Leipzig şehrinde dünyaya geldi. Aslında kendisi sanatta yenilikçi fikirleriyle tanınan ve modernist müziğin öncülerinden sayılan bir isim.
Tristan akoruyla, operaya getirdiği farklı bakış açılarıyla, müzik geleneği üzerinde önemli etkileri olmuş.
Ama onu bugün hâlâ tartışılan bir besteci haline getiren en önemli şey; ne yazık ki müziği değil..
Yahudiler hakkında düşünceleri…
Wagner, hayatının bir döneminde beste çalışmaları dışında, bir dergide yayınlanması için bazı yazılar kaleme almıştı ve bu yazılar daha demin değindiğim sanat alanındaki yenilikçi fikirlerini ortaya koymak için yazılmıştı.
Ama bu yazılardan bir tanesinin yeni fikirlerle pek bir alakası yoktu ve yayınlandıktan sonra şok etkisi yarattı.
Bugün Wagner denilince hala akla gelen ilk şeylerden biri
Onun “Müzikte Yahudilik” makalesi…
İsterseniz işe ilk önce bu makalenin içeriğine bir göz atarak başlayalım.. Daha sonra müziğin politikayla olan ilişkisine geçeceğiz..
—
Wagner 37 yaşında kaleme aldığı bu makalesine, çok şaşırtıcı bir iddia ile başlıyor:
Savunduğu şey, Alman müziğinde yer edinmiş Yahudiler hakkında konuşmak için çok geç kalındığı… Buna destek olması için de Alman toplumunda zaten…en az üç kuşaktır süregelen bir Yahudi karşıtlığı olduğunu söylüyor.
Yani yıllardır… doğal olarak… içgüdüsel olarak bir antipatiye sahibiz ama bunun hakkında konuşmaktan kaçıyoruz, halbuki bunun sebeplerini analiz etmeye ihtiyacımız var diyor ve başlıyor kendi analizlerini aktarmaya…
Her şeyden önce bir Yahudi’nin dış görünümüyle ayrıştığını ve iticiliğinin ilk sebebinin bu olduğunu öne sürüyor. Bu yüzden Wagner’e göre bir Yahudi görsel sanatların hiçbirinde yer almamalı ve kesinlike sahne işlerine bulaşmamalı.
Öte yandan Wagner Yahudi halkını, kendilerini alman kültüründen soyutlayan ve gelişimden uzak durmayı tercih etmiş bir halk olarak tanımlayıp, bu insanları “YABANCI” algıladığını söylüyor.
Bunun sebeplerinden biri olarak da, bu halkın uzun zamandır Avrupa’da yaşamasına rağmen, Avrupa dillerinin hiçbirini doğru düzgün konuşamamasını gösteriyor.
Ayrıca, bir yabancı gibi konuştukları dilin haricinde, toplumsal alışkanlık olarak da Alman kültürüne uyuşmadıklarını ama daha önemli olarak…burası çok önemli… bu yabancılığın pasif bir durumdan ziyade; Almanya için… “yüksek Alman kültürü için” zararlı olduğunu öne sürüyor.
Yani toplumun içerisindeki bir kesmi, tip, giyiniş, konuşma tarzı ve kültür olarak alt bir seviyeye konumlandırıyor…
Tabi bunların yanında Wagner, Yahudilerde olan ekonomik gücü de sık sık vurgulayıp Yahudilerin kendilerinde olan bu gücü kültürü geliştirmek için değil, sadece ticari çıkar için kullanıldıklarını söylüyor.
Ona göre Yahudiler sanatın ruhuna katkı yapmadıkları gibi; ekonomik hâkimiyetleri sayesinde sanatı ticarileştiriyorlar, yüzeyselleştirerek bozuyorlar.
Yazının diğer kısımlarında da Wagner Yahudi kültürüne sahip birinin neden asla sanatçı olamayacağını uzun uzun anlatmaya devam ediyor.
Peki hal böyleyse çözüm nedir diye sorduğunuzda?
Wagner’in dahiyane fikri kendini gösteriyor: “Yahudiler Yahudi olmaktan vazgeçmelidir.”
Yani kendi kültürel kimliklerini bırakıp tamamen Alman kültürüne asimile olmalılar.
Dahası Wagner, bu dönüşümün baskıyla değil Yahudilerin kendi rızasıyla gerçekleşmesini umuyor. Yani Yahudiler kendi rızası ile kendi kültürlerini yok etmeli biz Almanlar olarak da bu dönüşüme alan açmalıyız diyor ama bir yandan da böyle bir şeyin çok zor olduğunu hatta imkansız olduğunu ima ediyor.
Fakat ona göre ancak o zaman, bu kültürel yokoluş kendiliğinden gerçekleştiği zaman Yahudiler Alman sanatının bir parçası hâline gelebilir ve insan olabilirler aksi halde varlıklarıyla Alman kültürünü zayıflatmaya devam ederler…
—
“Bizimle birlikte insan olmak, Yahudi için her şeyden önce Yahudi olmayı bırakmak anlamına gelir.”
Evet şimdi gelelim konunun karıştığı noktaya… Çok şaşırtıcı olarak Wagner bunları yazarken, aslında bir çok yahudi arkadaşı vardı. Hatta bu yazıdan sonra bile, onun Yahudi-Düşmanı olduğuna inanmadılar, ve bazı seslendiriciler bazı çalışma arkadaşları, onun kesinlikle bir Yahudi düşmanı olmadığını yazdılar..
Fakat bu yazıdan 90 yıl sonra, 1940’ların başında, Wagner’in ölümünden tam 57 yıl sonra, Faşizm Almanya’da tavan yaptı…
ve böyle bir zamanda Alman gibi olmayanların, asimile edilmesi fikri çok yumuşak karşılanmaya başladı.
Ve Wagner’in bahsettiği antipati çok farklı bir seviyeye vararak bir soykırıma dönüştü
Ve bildiğiniz gibi Yahudiler toplanıp, türlü işkencelere, deneylere ve hatta ölüme mahkum edildi…
Çünkü iktidarda olan Hitler, Almanların saf ırkına karşı, Yahudileri bir tehdit olarak görüyordu.
Tıpkı Wagner’in makalesinde belirttiği gibi… Hitler de, ekonomik çöküşün en büyük nedeni olarak… Yahudileri görüyor ve bu halkı Alman ırkı için tehlikeli olarak tanımlıyordu.
Fakat bu seferki çözüm Wagner’in değinmediği bir şeydi:
Alman ırkını korumak için tek çare kalmıştı: SOYKIRIM!
—
Ve işte, Wagner’in kendisinden 3 kuşak önce başlandığını iddia ettiği bir antipatinin geldiği son nokta, bu şekildeydi.
Yahudiler toplama kamplarındaydı. Burada zorla tutuluyor ve başlarına ne zaman ne geleceğinden habersiz bir şekilde yaşıyorlardı. Ve tabiki müzik onların buradaki yaşamına da eşlik ediyordu.
Ama bu sefer ruha şifa olarak değil, işkencenin bir parçası olarak… Belli bir kültürü yok etmek için kullanılan bir silah olarak
Toplama kamplarında, müzik üç şekilde kullanılırdı.
Şarkı söylemek, radyo ve gramafondan çalınan müzikler, ve kamp orkestraları.
Bu elbette Yahudi kültürüne karşı yapılan bir saldırı ve onu yok etme girişimiydi ve bundan dolayı Yahudi kültürüne ait herhangi bir sözün melodinin kullanılması dahi söz konusu değildi.
Onun yerine her Alman’ın bilmesi gereken marşlar mahkumlara zorla söyletiliyordu. Sabah öğle akşam. Her gün… her melodi ve her sözün her tutsağın beynine kazındığından emin olana kadar bu duruma devam ediyorlardı. Toplama kamplarında bir süre kalmış olan Primo Levi bu durumu şöyle aktarıyor…
“Her akşam yattığımızda birbirimize bakar, müziğin nasıl cehennem olabileceğini sorgulardık. “
Radyo ve gramofonda çalan müziklerin çoğu Wagner’in eserlerinden oluşuyordu. Her ne kadar hayatta olmasa da ortaya attığı fikir belki de onun bile hayal edemeyeceği bir boyuta ulaşmıştı.
Yıllar önce, toplumda zaten var olduğunu belirterek, bir antipatiyi dile getirmişti Wagner, ama o artık… bir öncü olmuş ve Nasyonel Sosyalizmin ideal sanatçısı haline gelmişti.
Hitler şüphesiz ki onun yüksek alman kültürüne değinmesinden, yahudi kültürünü sorun olarak görmesinden çok etkilenmiş ve onun müziklerini kendi ideolojisi için kullanabileceği bir araca dönüştürmüştü.
Şunu da açıkça söyleyebiliriz ki Wagner de aranan bu özelliği çok iyi bir şekilde karşılıyordu. Ve müzikleri her ne amaç için yazılmış olursa olsun, artık Hitler tarafından bir işkence aracı olarak kullanılıyordu…
—-
Şimdi daha önce dediğim gibi Wagner bu makaleyi yazdığında… hayatında Yahudi arkadaşları da vardı; ancak bunun tam tersi örnekler de mevcut.
Özellikle Wagner’in ikinci eşi Cosima Wagner, Günlükler adında bir anı kitabı yayınlamıştı ve bu kitapta yer alan ifadeye göre… Wagner birgün kendisine “Tüm Yahudilerin yakılması gerektiğini” söylemiş.
Bir diğer yandan Wagner’in torunu Gottfried Wagner ise, Wagner’in Alacakaranlığı adlı kitabında… çok daha sert bir değerlendirme yaparak… dedesini “soykırıma giden yolun ilk fikrî sorumlularından biri olarak tanımlamış.
—
Şimdi siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama her şeyden önce şunu kabul edelim: Tüm bunlar yaşanırken Wagner hayatta değildi…
Ama hayatta olsaydı da Nasyonel Sosyalistlere karşı nasıl tavır bir alırdı bunu tahmin etmek çok zor..
Elbette bir etkisi olmadığını söylemiyorum….Wagner’in bir etkisi olmamıştır demiyorum ama “Wagner hangi tavrı alırdı” sorusu bence asla cevaplanamayacak bir soru.
Yani sadece Yahudilere olan antipati de aynı görüşte olmaları, bir siyasi akımın herşeyini destekleyeceği anlamına gelir mi?.
Amacım Wagner’i savunmak ya da temize çıkarmak falan değil. Sadece olaya başka bir açıdan bakmaya çalışıyorum.
Bir başlangıç noktası aramak ya da tek bir kişiyi sorumlu tutmak ne kadar mantıklı? Bana göre bunun sorumlusu olarak Hitler’in kendisi bile tek başına gösterilemez çünkü tek bir kişi bunca kötülüğü açıklamaya yetmez. 6 milyon insanın katlinden bahsediyoruz…
Bu kadar büyük çapta kitlesel hareketlere daha mantıklı açıklamalar bulmamız gerekmiyor mu? Bir kişinin fikrini değil, uzun süredir toplumda biriken ideolojik, ekonomik, kültürel ve psikolojik dinamikleri ele almamız gerekmiyor mu?
Wagner zaten toplumda var olan bir antipati üzerinden bir yazı kaleme almıştı… Evet yazı oldukça açık bir şekilde ötekileştirme ve aşağılama içeriyordu…Alman kültürünü yüceltirken bir başka kültürü küçümseyen net bir tutumu vardı.
Ancak onun fikirlerini 80-100 yıl sonra bambaşka bir boyuta taşıyan,ve sistemli bir yok oluşun, sistemli bir soykırımın parçasını haline getiren şey şey, Wagner değil, Nazi propagandasının kendisiydi.
Bu noktada daha genel bir soruya gitmemiz gerekiyor: Sanat siyasetin elinde neye dönüşür?
Müzik alanından konuşacaksak eğer, müzik çok güçlü bir ifade biçimi ve doğrudan duygulara hitap ederek… insanları etkisi altına alabiliyor.
Siyasetçiler de bunun farkında ve bu yüzden müzik, halkı etkilemek, yönlendirmek ya da inandırmak için kullanılan bir araç haline gelebiliyor…
Yani bir anlamda “hizmetli” konumuna düşüyor… bir çalışan ya da bir memur gibi düşünün… Tarihte bunun örneklerini her yerde görebilirsiniz:
Sovyetler’de, Nazi Almanyası’nda, Amerika’da… Eğer dikkatli bakarsanız bugün bile benzer şeyler yaşandığını göreceksiniz…
Peki müziğin asıl amacı neydi? Videonun başında da değindiğimiz gibi, onun iyileştirme gücü, ruha şifa olması.
Ayrıca bireylerin ya da toplumların yaratıcılığını geliştirmesi, öte yandan özgür düşünceyi desteklemesi.
Tabi bir sanatçının politikaya mesafeli durması kolay değil. Kullandığı çalgı bile başlı başına bir “simge.” çünkü….“Piyano çalıyorsan Batıcısın, bağlama çalıyorsan gelenekçisin” gibi etiketler, sanatçıyı daha ağzını açmadan belli bir kalıba sokar.
Ve bazen, sanatçı istemese de, bir fikir söylediğinde, özellikle siyasi iklimin yoğun olduğu dönemlerde, bu fikir çok kolay bir şekilde başka bir boyuta taşınıp propagandanın dili hâline gelebilir.
O yüzden sanatçı apolitik olsun… ya da politik olsun demek bana biraz saçma geliyor çünkü çoğu zaman politika sanatçının iradesi dışında gerçekleşiyor.
Bugün bunu Wagner örneği üzerinden konuştuk. Ama bu yalnızca bir örnek. Bunun daha uç örnekleri de var.
Gelecek videolarda “müzik ve ideoloji”, “müziğin toplumsal işlevi” ya da “sanatçının sorumluluğu” gibi konulara daha derinlemesine bakmak istiyorum. Ama bugünlük benden bu kadar olsun.
Bir sonraki videoda görüşmek üzere, sevgiler.