Dünyanın en güzel gitar melodilerinden biri, hiç gitar çalmamış ve tamamıyla kör biri tarafından bestelendi. 3 yaşında geçirdiği difteri hastalığından sonra, gözlerini kaybetmişti. Fakat bu olaydan tam 35 yıl sonra, 38 yaşına geldiğinde, dünyanın en güzel bestelerinden biri olan “Aranjuez” adlı gitar konçertosunu besteledi.
Besteciler arasında en ilginç hikayeye sahip olanlar; genelde, engellerine rağmen müziğe devam eden kişiler arasından çıkıyor. Biliyorsunuz ki Beethoven; hayatının çok ciddi bir bölümünü sağır olarak geçirmişti. Hatta en ünlü eseri 9. Senfoni’yi yazarken tamamıyla sağırdı. Joaquín Rodrigo da daha hayatının ilk yıllarında gözlerini kaybetmişti. Ama bu; onun müziğe olan ilgisini durdurmamış, çok başarılı bir besteci olmasını engelleyememişti. Tabii ki herkesin aklında; kör birinin nasıl beste yapabildiği, ya da nasıl enstrüman çaldığıyla alakalı bir takım zor sorular var.
İnsan ne zaman böyle bir hikaye ile karşılaşsa, kendisi ise ile ilgili sınırları yeniden sorgulama ihtiyacı hissediyor. Ya da engelin, çoğu zaman, sadece insanın zihinde var olan bir yanılsama olduğunu
hatırlıyor…
Elbette ki görme engellilerin okumasına olanak sağlayan bir sistem var: “Braille sistemi” Rodrigo da notalarını bu sistemi kullanarak yazıp okuyordu. Çok küçük yaşta, kör öğrencilere özel eğitim veren bir okulda eğitime başlamıştı. Müziğe ve edebiyata kısa sürede büyük bir ilgi göstermiş, daha sonrasında Valencia Konservatuvarı’ndaki hocalardan müzik dersleri almıştı. 18 yaşında geldiğinde, Rodrigo artık çok iyi bir piyanistti. Fakat piyano değil, yıllar sonra yazacağı bir gitar konçertosu onu dünyaya tanıtacaktı. Aslında bir bestecinin herhangi bir enstrüman için beste yapabilmesi, o enstrümanı çalıp çalamaması ile ilgili bir durum değil. Çalgıyı tanıması, ve o çalgının teknik ve kabiliyetini bilmesi, beste yapabilmesi için yeterli. Rodrigo da zaten bir İspanyol’du. Ve bir İspanyol olarak, gitarı çok çok iyi tanıyordu.
Hayatının ne kadar zor geçtiğini hayal edebilirsiniz. Gündelik yaşamın zorluğu bir yana, Rodrigo’nun; edebiyata olan ilgisinden dolayı okuması gereken bir çok kitap ve müzisyen olduğu için de yazması ve okuması gereken bir yığın nota vardı. Ama bu işlerin çoğunu, görme engelinden dolayı yapamıyordu. Neyse ki; hayatının erken yaşlarında, Rafael Ibañes ile tanıştı. Rodrigo’nun yol arkadaşı, sekreteri ve
kopyacısı olan bu dost, kendisine; edebiyat eserlerinin yanı sıra felsefi eserler, denemeler, ve incelemeler okumuştu. Rodrigo; yıllar sonra, hayatı boyunca kendisine eşlik eden bu kıymetli dostu hakkında şunu söylüyordu: “O bana, sahip olmadığım gözleri verdi.”
Ama bestecinin hayatındaki en önemli olay, 1933 yılının Ocak ayında gerçekleşti. Rodrigo, Yahudi asıllı bir Türk piyanist olan Victoria Kamhi ile evlendi. Victoria; İstanbul’da, müziğe çok ilgi duyan bir ailede dünyaya gelmişti. Müzik eğitimini geliştirmek için Avrupa’ya gittiğinde ise Rodrigo ile tanışmışlardı. Çok iyi bir piyanist olmasına rağmen, evlendikten sonra kendi kariyerinden vazgeçerek hayatını eşine adayan Victoria; Rodrigo’ya hayatının her alanında yardımcı olmuş ve yıllar sonra biyografisini yayınlamıştı. Hayatını Rodrigo’dan ayrı düşünmediği için, kitabına şu ismi verdi: “Rodrigo ile El Ele: Maestro’nun Yanıbaşındaki Hayatım”
Çiftin hayatı tahmin edersiniz ki çok kolay değildi. Evlendikleri zaman, ne bir işleri ne de paraları vardı. Geçinmek için burs almak zorundaydılar. Bunun haricinde, Rodrigo’nun memleketi İspanya’da işler karışıktı. 1936 – 1939 yılları arasında, çok çetin geçecek ve 500.000 kişinin ölümüne sebep olacak bir iç savaş çıkacaktı. Bunun hemen ardından, 1939’da, zaten 2. Dünya Savaşı patlak verecekti. İşte tam İspanya’daki bu iç savaş ile 2. Dünya Savaşı’nın arasında, 1938 yılında, Rodrigo; kendisinin en ünlü bestesi olan gitar konçertosunu besteleyecekti.
Bestenin yazılışına pek çok efsane var. İlki; Rodrigo’nun bu besteyi İspanya’da yaşanan iç savaşın acılarından etkilenerek yazdığı. Hatta bu iddia o kadar çok yayılmış ki, öyle zannediyorum, buradaki sol-sağ çatışmaları ile kendi kaderi arasında bir bağ kuran Deniz Gezmiş; 1972 yılının 6 Mayıs şafağında, idama gitmeden önce bu konçertoyu dinlemek istemiş. Bir diğer efsane ise; eşi Victoria ile alakalı. 1939 yılının ilk aylarında hamile kalan Victoria; ne yazık ki, bahar aylarında, düşük yaparak bebeğini kaybetmiş. Genel anlatı ise, bu olaydan çok etkilenen Rodrigo’nun, duyduğu hüzünle bu besteyi yazmış olması. Ama ne yazık ki, bu hikaye de doğru değil. Çünkü eser, 1938’in sonlarına doğru yazılıyor; Victoria’nın düşük yaptığı 1939 yılında değil.
Gerçek hikayeye dönecek olursak; aslında bu eserin tohumları, Fransa’da, bir akşam yemeği sırasında atılıyor. Bu yemek esnasında, bir gitarist olan Rehino Saynz; Rodrigo’dan bir gitar konçertosu talep ediyor. Rodrigo’yu biraz isteksiz görünce, onun bu iş için seçilmiş kişi olduğunu, bu işte kesinlikle çok başarılı olacağına inandığını söyleyerek, onu ikna etmeye çalışıyor. Daha önce hiç gitar konçertosu yazmamış olan Rodrigo ise, biraz düşündükten sonra, bu teklifi kabul ediyor. Birkaç ay sonra eser üzerinde çalışmaya başlayan besteci, bu süreci şu sözlerle anlatmış: “Küçük stüdyomda otururken, çok zor olacağını düşündüğüm konçertoyu zihnimde tasarlarken, içimdeki bir sesin Adagio’nun tüm temasını tereddüt etmeden tek seferde söylediğini duydum. Ve hemen ardından, hiç ara vermeden, üçüncü bölümün temasını. İşin bittiğini hemen anladım. Sezgilerimiz, bizi bu konularda asla yanıltmaz. ve 3. bölüm; böylelikle, karşı konulamaz ve doğaüstü bir ilhamdan doğdu. bölüm ise; biraz düşünme, ve hesaplama sürecinden sonra. İlk bölüm, bestelediğim son bölümdü. Eseri, başlamam gereken yerde bitirdim.”
İyi bestelerin ortak özelliği, genelde, böyle birden çıkmalarıdır. Her ne kadar düşünme, hesaplama ve varyasyonlar bir bestenin kalitesini ortaya koysa da, besteleme sürecindeki en önemli an; bence, o ilk hareketi veren ilhamdır. Tabii eser bittikten sonra, bir isim bulunması gerekiyordu. Politik ya da acıya dair bir isim vermektense, Rodrigo; bu eser için, 1933 yılında, evlendikten sonra eşiyle beraber ufak bir gezi için gittikleri, Aranjuez kentinin ismini seçmişti. Besteci, eseri; Aranjuez bahçelerindeki çiçeklerin kokusu, kuşların şarkıları ve akan çeşmelerin sesleriyle özdeşleştirmiş.
İyi parçalar, beraberinde hep efsaneler getirir. Eğer bir bestenin ne için bestelendiğine dair ortada pek çok efsane varsa, o, büyük bir ihtimalle, iyi bir bestedir. Ama bunların pek de bir önemi yok. Belki iç savaş, belki eşinin düşük yapması, belki de Aranjuez kenti… Eminim ki hepsinin, bu beste üzerinde, ufak da olsa bir katkısı vardır. Fakat yazdığı eserin yanı sıra, Rodrigo’nun kendi hayat hikayesi; müziğin gücünü ve bir insanın kendi sınırlarını nasıl aşabileceğini gösteren, oldukça ilgi çekici ve ilham verici bir hikaye. Size de ilham olması dileğiyle…
Bir sonraki videoda görüşmek üzere. Sevgiler.