Şarkılar Neden Birbirine Benzer? Bunu anlamak için şöyle bir şey hayal edin:
Bir arkadaşınız size yeni keşfettiği bir parçayı dinletmek istiyor olsun. ama parça o kadar kötü ki, hayatınızda duyduğunuz en berbat parçalardan bir tanesi. Bu durumda, ona büyük bir ihtimalle şöyle cevap verirsiniz: “Bu ne ya! Hiçbir şeye benzemiyor!”
“Hiçbir şeye benzemiyor!” Evet. bu cümleyi genelde kullanırız çünkü bizim bir takım sesleri müzik olarak algılayabilmemiz için, onun daha önce dinlemiş olduğumuz müziklere biraz da olsa benzemesi gerekir. Çünkü; doğduğumuz anda, belki daha anne karnında, çevremizdeki müziklere maruz kalarak bir “müzikal hafıza” geliştiririz ve edindiğimiz bu alışkanlık o kadar güçlüdür ki peşimizi hayatımız boyunca bırakmaz. Bu yüzden insanların çoğu 30 yaşını geçtikten sonra artık yeni tarz müzikleri beğenmemeye, dinlememeye başlar. Ama mesele burada bitmiyor tabii ki.
Bu konuyu biraz daha açmak lazım. Çünkü son zamanlarda özellikle Instagram’da, iki şarkının benzerliğine dikkat çekerek; Cahit Berkay, Fazıl Say, Ramin Cavadi gibi sanatçılara hırsız muamelesi yapıldı. Bugün bu videoda benim yapacağım şey; sanatçılara atılmış bu “hırsız” yaftalarını temizleyip tık uğruna moda olmuş bu söylemlerin neden “kazma” bir yaklaşım olduğunu açıklamaya çalışmak olacak. Hazırsanız başlayalım.
Müzik, icat edilen bir şey. Bunu kabul etmemiz gerekiyor. Zamana, yöreye, sahip olduğu teknoloji ve bilgi birikimine göre, insanlar kendi müziklerini üretirler. Toplum ya da belirli bir grup; bunlar soylular olabilir, halk olabilir, köylü olabilir, kabile olabilir, akademi dünyası olabilir, kendi kültürünü, geleneğini üretir ve bu kültür de zaman içerisinde elbette ki değişir, aynı kalmaz. Her yeni jenerasyon, kendisinden önce gelen geleneği alıp az da olsa bir değişiklik yaparak ya da o gelenek üstünde çok büyük bir devrim yaparak kendi üslubunu yaratır. Her dönemin kendine has bir üslubu vardır, bu da o çağın sanatçıları tarafından yaratılır.
En başta şuna dikkat çekmek istiyorum: En basitinden, biz dönemleri nasıl birbirinden nasıl ayırıyoruz? Ya da müzikleri nasıl kategorize ediyoruz? Birbirlerine benzemelerine göre tabii ki. 80’ler, 90’lar derken her ne kadar bir zaman tanımlaması yapıyor gibi görünsek de hayır. Orada vurguladığımız şey, o dönem eserlerinin birbirlerine olan benzerliğidir. Ya da klasik, romantik derken, anadolu rock, veya pop derken, hep eserler arasında bir benzerlik bağı kurarız. Hangi döneme baktığınız ise hiç fark etmez.
Bu konuya birazcık “Barış Manço Neden Önemli Bir Sanatçıydı?” videosunda değindim ama burada tekrar söyleyeyim: Sanatçılar, bazen bile isteye birilerine benzemeye çalışır. Kafalarında oluşturduğu ideal gereği böyle davranırlar ve buna kimsenin bir söz etmeye hakkı yoktur. Elbette dönem müziklerinin birbirine benzemesi, aynı melodiyi herkesin kullanacağı anlamına gelmez. İnternette veya insanlar arasında şöyle bir efsane var: “Bir eserin iki ölçüsünü ya da 3-5 saniyesini kullanabilirsin, yasal olarak buna müsaade ediliyor.” gibi bir düşünce. Ama aslında böyle belirlenmiş bir ölçüt yok. Bir parçanın çalıntı olup olmadığına karar verebilecek bir sistem de yok. Bakın burayı iyi anlamak lazım. Buradaki tek otorite, davaya bakan hakim ve onun inisiyatifi. Çünkü bu mesele sanılandan daha karmaşık.
Belki çok şaşıracaksınız ama; bir parça başka bir başka parçaya çok benzese bile, yine de o sanatçıyı hırsızlıkla suçlayamazsınız. Neden mi? Çünkü sanatta şöyle bir problem var: “Hani bunun ilk sahibi?” Neşet Ertaş’a bir gün türküsünü bitirdikten sonra sormuşlar: “Hocam eser çok güzelmiş sizin midir?” diye. O da şöyle cevap vermiş: “Sahibi yoksa benimdir.” Her ne kadar bir parçayı ilk önce sizin yayınlamanız hukuk önünde sizi o eser üzerinde hak sahibi yapsa da, hakikatte; sizi o parçanın asıl sahibi yapmaz. Burayı anlamazsanız videonun diğer kısımlarını izlemenize gerek yok. Bakın tekrar söylüyorum. Bir parçayı ilk önce sizin yayınlamanız, sizi o parçanın asıl sahibi yapmaz. Çünkü sizin aklınıza gelen bir şeyin daha önce başkasının aklına gelmediğinin hiçbir garantisi yoktur. Bu sadece müzikte de değil de yani, felsefede ya da başka bir alanda da böyle. Bu çok sıradan bir durum.
Eğer aynı kaynaktan besleniyorsanız, örneğin Klasik Müzik ile uğraşıyorsanız, beste çalışmalarınız sırasında Mozart’ın bir melodisi aklınıza gelebilir ve siz bu melodiyi kendiniz üretmiş sanabilirsiniz. Aynı durum diğer tarzlarda da geçerli. Örneğin Pop Müzik ile uğraşıyorsanız, beste yaparken Sezen Aksu’nun bir melodisini farkında olmadan kullanabilirsiniz. Şansınız varsa, bu eserleri yayınlamadan önce birileri bu melodinin daha önce yayınlandığını size söyler ve siz de geri adım atarsınız. Ama böyle bir şey yaşanmasa bile, siz o parçayı o şekilde yayınlasanız bile, bu sizin hırsız olduğunuz anlamında gelmez. Sadece beyniniz size oyun oynamıştır. Hepsi bu.
Kim ürettiği şeyin yüzde yüz kendisinin olduğunu iddia edebilir ki? İnsanın iki tane yetisi var değil mi? Biri algıladıkları; iki, ürettikleri. Kim daha önce bir şey algılamadan bir şey üretebilir ki? Elbette ürettiğimiz şeyler içerisinde daha önce algıladığımız malzemeler olacak. Yani iki parça birbirine benziyor diye, içinde birbirine benzeyen bazı kısımlar var diye bir insanı hırsızlıkla suçlamak… hele hele üstat denilecek sanatçıları… Bu kadar kolay mı ya?
Üretmenin ne demek olduğunu bilmeyen, hayatında en ufak bir şey üretmemiş insanların ağzına sakız oldu. “O hırsızmış.” “Bu hırsızmış.” “Aaa, o da hırsızmış.” Hırsızlık başka bir şey arkadaşlar. 15 yılı aşkın bir süredir Türkiye’de müzik piyasasında çalışan bizzat bunu tecrübe etmiş, “Hırsızlık nedir? tecrübe etmiş birisi olarak söylüyorum. İnanın hırsızlık böyle bir şey değil. Bambaşka bir şey. Onu başka bir videoda konuşuruz ama şimdi bu konuyu biraz daha detaylandıralım istiyorum. Bu belli bir kaynaktan, yani gelenekten, kendisinden önceki sanatçılardan gelen malzemeleri kullanma konusunda, bazı Klasik Müzik eleştirmenleri de absürt şeyler söyleyebiliyor. Bach’ı övmek için şöyle söylüyorlar: “Brahms, Beethoven, Mozart… Bunlar, eserlerinin çoğunu Bach’a borçludur. Büyük isimler, eserlerinde hep Bach kullanmıştır. O halde Bach, tek büyüktür.” İyi de; Bach da eserlerini kendinden önceki sanatçılara borçlu olmasın? Yani zaten Bach kendisine kadar yapılmış olan bütün formlarda eserler verip bu eserleri bir araya getirmesiyle, büyük bir kültür kaynağı oluşturması ile ünlü biri değil mi? Elbette tek sebebi bu değil ama sebeplerinden biri bu değil mi? Mozart dinlediğinizde ya da Beethoven ya da başka bir besteci Brahms fark etmez; Bach duyabilirsiniz, bu doğru. ama o bu durum, Bach’ı o melodilerin sahibi yapmaz. Bilmem anlatabiliyor muyum? Buna inanmak için deli olmak gerekir ya. Mozart’ın ya da Beethoven’ın hırsız olduğunu düşüneniniz var mı aranızda?
Tabii Instagram’da bu Klasik eserlere fazla girilmiyor. Bu derece kompleks eserlerde yapay zekadan yardım alamazsınız tabii ki. Hani yapay zekaya soruyorsunuz ya: “Buna benzeyen bir parça var mı?” diye, o da size
söylüyor. Sonra sanki siz de kendiniz keşfetmişsiniz gibi insanlara sunuyorsunuz, Çaykovski’nin eserlerini de analiz etsenize. Beethoven’ın, Chopin’in, Schuman’ın… Onlarda da var başkalarına ait melodiler, bulsanıza. E tabii o iş o kadar kolay değil. Pop sanatçılarının üzerinden ya da halk ozanlarının üzerinden gitmek daha basit. Neyse sanırım “Hani bunun ilk sahibi?” problemi yeteri kadar anlaşıldı. daha konuyu uzatabilirim ama şimdi başka bir tarafa geçmek istiyorum. Biraz tarihsel süreçte ilerleyerek, konuyu kendi çağımıza; modern çağa getirmek istiyorum.
Tabii ki kendi çağımızdan konuşacaksak şu iki şeyden bahsetmek zorundayız: “Kapitalizm ve Piyasalar” Artık meseleler zaten eskisi gibi yürümüyor. Hatta eski ile olan bağımız tarihin gördüğü en az zayıf noktada. Müzik piyasaları diye bir gerçek var. Kapital sistem ve kar amacı güden kuruluşlar
var. Sanat kaygısı ilk sırada değil. Bu yüzden uyarlama diye bir şey söz konusu. Nedir uyarlama? Eğer bir melodi bir ülkede çok beğenildiyse onu Türkçeye uyarlayarak, halihazırda çok satış yapmış bir eserden siz de büyük karlar elde edebilirsiniz demek. İşe ticari olarak bakıldığı için, bakış açısı genelde şu şekilde oluyor: Yeni yayınlayacağınız bir eserin beğenilip beğenilmeyeceğinden hiçbir zaman emin olamazsınız. ama başka bir ülkede halihazırda çok beğenilmiş bir eser varsa bu bestenin sahibi ile sözleşme yaparak pek ala aynı eseri Türkiye’de piyasasına sürebilirsiniz. Burada bir hırsızlık mı var? Sözleşmeye tabi tamamen hukuka uygun bir ticaret var. Yani bunun hırsızlık olduğunu size kim söyledi? Olan biteni sanki bu işler gizli kapaklı yapılıyormuş gibi anlatmak da neyin nesi? Hayır. Herkes ne yaptığının, amacının tam olarak farkında. Acaba olayı siz yanlış anlamış olabilir misiniz?
Athena – Senden Benden Bizden
Mustafa Sandal – Aya Benzer
Tarkan – Asla Vazgeçmem
Ajda Pekkan – İki Yabancı
Sezen Aksu – Her Şeyi Yak
Ve adını burada sayamayacağımız binlerce proje başka ülkelerde çok sevilen melodileri kullanarak yapılmış uyarlamalardır. Şartlar buysa kim pop müzik piyasasını suçlayabilir ki? Sonuçta sanattan önce herkesin karnı doyması gerekir. Ve hatta kapital sistemde karnınızın doyması da yetmez. Hep daha fazlası gerekir. O yüzden oturup özgün eserlerle uğraşacaklarına bir uyarlama daha yaparlar. Sanatçı tüccar ayrımını yapmadan zaten olan biteni iyi bir şekilde kavrayamazsınız. Eğer sanatçıları tüccarların arasında arıyorsanız zaten baştan yanlış yapıyorsunuz demektir. Tıpkı Adam Smith’in dediği gibi. Bırakınız yapsınlar. Bırakınız geçsinler. Şimdi olayı toparlayacak olursak şöyle bir şey söyleyebiliriz. Bestecilik biraz eskiyi derlemektir. Eskiyi kullanarak yeni bir şey söylemek. Yani eski de demeyelim de bir geleneği bazı ideal malzemeleri kullanarak yeni bir şey söylemektir. En azından modern zamana kadar dünyada yaygın olan bestecilik anlayışı buydu.
Yani çıkıp Ramin Cevadi’nin Game of Thrones’un bestecisinin Müslüm Gürses’ten motif çaldığını söylemek ya da buna inanmak abesle iştikaldir. Kusura bakmayın ama tabiri caizse alık olmaktır. Yani besteci nasıl bir ilhamsızlık yoksulluk içinde olabilir ki 70’lerde veya 80’lerde zamanla bilmiyorum Müslüm Gürses’in bir albümünü bir şey çalmak için dinlesin. Yani merak edip dinlese, çok beğense ve kullansa bunu açıklar zaten. Bu sizin sandığınız gibi kötü bir şey değil. Chopin değil miydi kendi halk ezgilerini kullanan. Brahms değil miydi Macar dansı yazan. Schumann değil miydi “Halk ezgilerini çok dinleyin. Onlar en güzel melodilerin kaynağıdır.” diye. Stravinsky’nin çok güzel bir sözü var. İnsanlar genelde Picasso’ya atfediyor ama aslında söz Stravinsky’ye ait. Şöyle söylüyor, “İyi besteci taklit etmez, çalar.” Ne demek istiyor sizce? Gidip hırsızlık mı yapın diyorum. Hayır o melodi, o şiir, o düşünce oradadır. Zaten söylenmiştir çoğu şeyi gibi. Yani söylemek istediği bence şu. Sen istesen de istemesen de zaten eserlerinde daha önce algıladığın malzemeleri kullanacaksın. Bari bunu bilinçli bir şekilde yap diyor.
Şunu da söyleyeyim. Birilerini hırsızlıkla suçlamadan önce. En azından bu kadar kolay bir şekilde hırsızlıkla suçlamadan önce. Biraz şunların üzerine düşünün derim. Neden Yunus Emre’nin ya da Ömer Hayyam’ın ya da başka bir şairin şiirlerinde ortak mısralar var? Neden Yunus Emre’nin kayıtlı onun üzerinde mezarı var Türkiye’de? Ki muhtemeldir ki bu sayı çok çok daha fazla. Belki 30, belki 50, belki 100. Neden Yunuslar diye bir tabir var. Tek olduğunu mu düşünüyorsunuz? Ya da pardon Yunus’un da mı hırsız olduğunu düşünüyorsunuz? Neden çoğu dini metin birbirine benziyor? Neden birbirleriyle alakasız kültürlerde birbirlerine benzer hikayeler, düşünceler, melodiler var? Hadi geçtim aynı geleneğe aynı kültüre sahip insanları evrensel boyutta düşündüğünüzde bile neden benzerliklerle karşılaşıyorsunuz? Onca farklılığın arasında. Yani şu bana çok garip geliyor. Hem tamamıyla belli bir geleneğin bir kaynağın eseri olan şarkıları dinleyip o şarkılardan zevk alacaksınız. Hem de bu işin yapılış şeklini olmayan bilginizle eleştireceksiniz. Yok eğer biz böyle bir geleneği kabul etmiyoruz diyorsanız onun da bir çözümü var. O da düşünülmüş, o da yapılmış. Çağdaş müzik dinleyeceksiniz. Modernizmin amacı olan gelenekleri yıkmaktır. Hatta kimin sözüyle hatırlamıyorum ama modernizm geleneği yıkma geleneği olarak tanımlanır. Bu yüzden daha önce hiç yapılmamış bir şey yapmaya çalışır. Kendisinden önce yapılmış olanlara benzememeye çalışır. O kadar hiçbir şeye benzemez ki yalnızlaşır ve kimseyle konuşamaz. Çağdaş sanatçılar genelde sadece kendi kendisiyle konuşabilen insanlar haline gelir. Çünkü siz onları eserleriyle iletişim kuracak bir bağlantı, bir bağ bulamazsınız.
E gidin o zaman Çağdaş müzik dinleyin. Schoenberg dinleyin. John Cage dinleyin. Bunları zaten dinleyemezsiniz de. Hadi biraz daha yumuşak olanı söyleyeyim. Biraz önce de ismini söyledim Stravinsky. Onu dinleyin. Ama onu da beceremezsiniz. Çünkü daha geleneği anlamamışsınız ki. Geleneği aşmaya çalışan adamı nasıl anlayacaksınız? Artık lafı çok uzatmak istemiyorum ama son olarak şunu da ekleyeyim. Gelenek gelenek dedim. Konservatuar diye bir kurum var değil mi? Ne demek konservatuar? Konservatif. Tutucu demek. Bir geleneği koruyan, ona sahip çıkan. Konserve de aynı kökten geliyor. Bir şeyi uzun süre muhafaza eden demek. Siz konservatuarda okuyan bir öğrencinin kafasına göre beste yapabileceğini mi zannediyorsunuz? Adam kendisine verilen armoni kurallarını gözetmek zorunda. Yoksa geçemez sınıfı. Romantik dönemde sırf bu yüzden Chopin’in hocası onun konservatuar okumasını istemiyor. Engelliyor. Çünkü Chopin çok küçük yaşta çok enteresan bir zekaya ve yeteneğe sahip. Ve öğretmeni konservatuarın o çocuğun zihnini, hayal gücünü daraltmasını istemiyor. Romantik dönemde yeni arayışlar başlıyor. İşte yeni bir şey söyleme isteği. Başarılı da oluyor. Ama sonra bir bakıyorsunuz ki romantik dönemdeki sanatçılar da birbirine benzemeye başlamış. Yani bu işten kurtulamazsınız. Ya romantizmi bir ileri götürüp modern olacaksınız ve her kafadan ayrı bir ses çıkacak. Ya da az buçukta olsa bir geleneğe sahip olma zorunluluğunuzu kabul edecek ve ona göre tavır alacaksınız. Başka çaresi yok.
Birazcık ağır bir video oldu farkındayım. Fakat birileri çıkıp Cahit Berkay’a ya da fazlasıya ülkenin diğer değerli sanatçılarına tamamıyla kendi cahilliklerinden dolayı hırsız yaftası yapıştırıyorsa birilerinin de buna cevap vermesi gerekir diye düşünüyorum. Aslında seviye çok düşük olduğu için cevap da verilmeyebilirdi ama kendilerinin bir şey bilip bilmemesi değil problem.
İnsanların kafasında da yanlış bilgi oluşturmaları buradaki asıl mesele. Benim isyanım buna. Yani bu kafayla giderseniz Mozart da hırsız olur Beethoven da, Aşık Veysel de, Barış Manço da, tıpkı eleştirdiğiniz pop müzik camiasındaki tipler gibi daha fazla tık almak, daha fazla satış yapmak için herkesi hırsız yapabilirsiniz.
Birilerinin derdi sanat değil. Bunu ben de kabul ediyorum. Ama sizin de derdiniz hakikat değil.
Bugünlük benden bu kadar olsun. Bir sonraki videoda görüşmek üzere. Sevgiler.