Müzisyenler İçin Mental Dayanıklılık | “Rahmaninov’un Hipnoz Seansları”

Türkiye’de müzisyen olmak çok zor. Gerçi herhangi bir meslek için de zor bir zaman ve mekândan geçiyoruz. 

Bu ülkedeki ekonomik durum, bitmek bilmeyen siyasi gündem ve insanların sanata bakış açısı nedeniyle müzisyenler işlerine devam etmekte çok ciddi motivasyon kayıpları yaşayabiliyorlar. 

Hatırlayın, pandemi döneminde internette toplam 100 müzisyenin intihar ettiğine dair bilgiler vardı. Yani zorlu bir dönem, aslında bizim normalimiz gibi bir şey. Ama şunu da söylemek lazım, önemli olan işler yolunda gittiğinde keyifli olmak değil. Bir sorunla karşılaştığımızda ya da travmatik bir olayla yüz yüze geldiğimizde,  bu durumdan kendimizi nasıl kurtulacağımız? (neden düşeriz?)

Elbette ben bir psikolog değilim ama bir müzisyen olduğum için, 33 yaşında ve 17 yaşından beri piyasada çalışan bir müzisyen olduğum için bu alanda yaşanılan problemlere yakından tanık oldum. Hem kendimde hem arkadaş çevremde pek çok değişik ruh hali ile karşılaştım. Bunların bazıları çözümsüzdü ama bazıları bence alışkın olduğumuz düşünce tarzından kaynaklanıyordu. Ve biz bugün aslında kendimizi kötü hissetmemize sebep olan bu düşünce biçimlerinden bahsedeceğiz.

Bunun haricinde bugün müzisyenler için olası travmatik olaylar nedir ve bunlardan sakınmak için neler yapılabilir, ya da henüz 18-19 yaşında, çalışma hayatına yeni başlayacak biri iseniz bu durumlara psikolojik olarak kendinizi nasıl hazırlayabilirsiniz, onlardan bahsedeceğiz.
Tarihten bir örneğimiz de var: Rahmaninov. Geçirdiği psikolojik rahatsızlıktan dolayı 3 yıl boyunca kalem oynatamamış biri. Onun ne yaşadığına ve bu olayı nasıl atlattığına damdeğineceğiz. Ama ilk önce bu mental sağlık konusuna değinelim. Çünkü Türkiye’de mental sağlık pek önemsenmiyor, diğer pek çok şey gibi üniversiteler bu konuya değinmiyor. Çok şanslı biri değilseniz aileniz de bu durumdan bihaber oluyor maalesef.

Şimdi, müzisyenler ve sporcular gibi performansa dayalı mesleklerde mental sağlık neredeyse diğer her şeyden daha önemli. Yaşadığınız kötü bir deneyim, travma kariyerinizin bitmesine bile neden olabilir.

Bu travmatik sebeplere sporculardan örneklerle başlayalım. Mesela geçtiğimiz Haziran ayında bir tenis maçı vardı. Sinner ve Alcaraz arasında. Bilmeyenler için söyleyeyim, bunlar şu anda tenis sporunun en iyi sporcuları ve henüz çok gençler. Sanırım biri 22, diğeri 23 yaşında. O Haziran ayında oynanan final maçında Sinner maçı bitirmeye çok ama çok yakındı. 3 maç puanı kullandı ve bu şu demek: Bu puanlardan sadece birini alsa maçı bitirecek. Ama olmadı, bir şekilde bunlardan faydalanamadı. Daha sonra kendi setinde oyunu bitirebilirdi, yani bu 3 puandan sonra maçı bitirmek için 1 şansı daha vardı ama o da olmadı ve setlerde 2-1 geriden gelen Alcaraz bir ivme yakalayarak maçı 3-2 kazandı.

Maç kaybetmek canınızı sıkar; final kaybetmek ise çok kötüdür ve sizi  bi hayli üzebilir. Ama bu şekilde bir final kaybetmek yaşayacağınız en kötü deneyimlerden biridir. Bu maçtan sonraki yorumları hatırlıyorum ve herkes Sinner’ın kariyeri hakkında endişeliydi çünkü en büyük rakibine olabilecek en kötü yenilgilerden biri ile kaybetmişti. (İleride her şey olabilir, aile ve çevre etkisi.)

Şimdi bu hikâyeye devam edeceğiz ama şunu söyleyeyim, bu videoda tenis sporundan örnek vermemin iki tane sebebi var. Birincisi tenis mental gücün en önemli olduğu sporlardan biri. İkincisi tenisçilerin bu kötü sonuçlardan sonra bu süreci nasıl atlattıklarına dair elimizde açıklamaları mevcut.

Bu arada Sinner bu maçtan sadece 3 hafta sonra başka bir turnuvanın finalinde yine Alcaraz’la karşılaştı ve bu sefer çok kolay bir şekilde maçı kazandı.

Şimdi dönelim Rahmaninov’a. Rahmaninov için 3 hafta değil, 3 ay bile yeterli değildi. Çünkü 3 yıl boyunca kendini toparlayamadı ve neredeyse müziği bırakma noktasına geldi. Peki o ne yaşamıştı? Bu derece büyük bir bunalım devrine girmesine sebep olan kötü tecrübesi neydi?

Bu arada eğer bu iki alanı karşılaştırmak size anlamsız geliyorsa Rahmaninov hakkında şunu söyleyeyim: O, romantik dönemin en önemli bestecilerinden biri, kimilerine göre en iyisi. O yüzden nasıl bahsettiğim sporcular alanında en iyisi ise Rahmaninov da öyle. Basit, önemsiz bir besteci değil, eğer aranızda onu tanımayan varsa diye söylüyorum.

Onun hikâyesine bakacak olursak:
 Rahmaninov’un gençliğinde Rusya’da Rus Senfoni Konserleri adında bir organizasyon düzenleniyor ve bu organizasyonun amacı genç bestecilerin eserlerini seslendirmek.
 Bu konserlerin birinde henüz 1. Senfonisini yazmış olan 24 yaşında genç Rahmaninov’un da bir eseri seslendiriliyor.

Büyük bir heyecanla konser gününü bekleyen Rahmaninov maalesef bu organizasyondan iyi bir sonuç alamıyor ve prömiyer çok kötü geçiyor. Sebebi belirsiz ama kimilerine göre orkestra şefinin konser yoğunluğundan dolayı eserle fazla ilgilenmediğinden, kimilerine göre ise şefin alkolik olduğundan dolayı sahneye sarhoş çıktığından bu prömiyer bir faciayla sonuçlanıyor.

Kariyerinizin ortasında kötü bir konser geçirmek sizi pek etkilemez. Hatta sahnedeyken kafanıza sahneye atılan şişe ya da seyirciler tarafından atılan herhangi bir şey de gelebilir. Eğer tecrübeniz varsa bu durumla başa çıkması kolaydır. Ama ilk konserinizin böyle geçmesi hiç de kolay bir tecrübe değil. Çünkü olay burada bitmiyor ve bu tarz durumları bir fırsat olarak gören kötü niyetli eleştirmenler eleştirilerini pervasızca Rahmaninov’a yönlendiriyorlar. Bu olaydan sonra 3 yıl sürecek bir bunalım devrine Rahmaninov girmiş oluyor. Kendi ifadesiyle bu süreçte “Felç geçirmiş ve uzun süre başını ve ellerini kullanamayan bir adam gibi” hissediyor. İştahı yerinde değil. “Bestelemek benim için yemek yemek gibidir.” diyen biri olsa da beste işlerine devam edemiyor. Teyzesi onu bu durumdan kurtarmak için onun çok sevdiği Rus yazar Lev Tolstoy ile bir görüşme ayarlıyor ama maalesef bu görüşme iyi geçmiyor ve durum içinden çıkılmaz bir hâl alıyor. Ta ki Nikolay Dahl adında bir psikolog ile tanışıncaya kadar.

Şimdi burada bir parantez açalım.
Bir sporcu örneği verdik; final maçını olabilecek en kötü senaryoda kaybetti.
Bir müzisyen ilk konserini olabilecek en kötü şekilde geçirdi.
Bu travmatik ve kötü olayları çoğaltabilirsiniz ve eminim ki bu örneklerden birini yaşadınız ya da yakın zamanda yaşayacaksınız.
Örneğin bir yapımcıyla bir eserinizi paylaştınız, o da eserden sizin adınızı silerek kendi adına yayınladı ve iş çok sevildi.
Ya da stajyer olarak girdiğiniz bir ajansta kötü niyetli bir patron tarafından hak ettiğiniz bir işin ekibinden çıkarıldınız.
Ya da birlikte sahne aldığınız çok ünlü bir sanatçı, bir konserde yaptığınız hata sonucu işinize son verdi… vs. vs.

Bir kere şu çok açık ki bu olayları yaşayan hiç kimse iyi hissetmez.
 Videonun başında da dediğim gibi önemli olan bu kötü hissetme halinden nasıl çıkacağımız.

Benim bu durumlarda kendimde de sıklıkla fark ettiğim bir şey var.
 Birincisi bence bu durumlarda kötü hissetmemize sebep olan en büyük şey: olup biteni, duygulardan bağımsız olarak, tamamen rasyonel bir zeminde değerlendiremiyor olmamız. Çünkü kötü tecrübe, bizi o kadar etkisi altına alıyor ki o duygu durumundan çıkamıyoruz. Bundan dolayı da bu durumu kabul edemiyoruz.

Ne demek bu? “Konserim çok kötü geçti, ben neden böyle bir olay yaşadım, o bana bunu nasıl yapar? Çünkü ben yetersizim, yeteneksizim, kötüyüm, adalet zaten beni bulmuyor, hak etmediğim şeyler hep benim başıma geliyor…” diyen bir iç sesi kontrol edememek.
 Herkesin içinde var olan o eleştirel ses, her ne ise o, olayları çarpıtmada ve bize kendimizi suçlu hissettirmede çok başarılıdır.
 Ama olayları iyi ya da kötü şekilde yorumlamadan, bir genelleme yapmadan odak noktanızı gerçekte ne olup bittiğine çekerseniz, ben şuna inanıyorum ki duygu durumunuzu yüzde yüz değiştirebiliyorsunuz.
 Şimdi Rahmaninov’un hikâyesine devam etmeden önce Sinner’ın kaybettiği o maçtan sonra ne tarz açıklamalar yapmış ona bakalım.
 Kaybettiği maçtan hemen sonra yaptığı açıklamada:

“Bu gece uyuyamayacağım ama bu, bir sorun değil.”

Bu çok kısa bir cümle ama bence çok şey anlatıyor.
 Yaptığı şey, ilk önce kötü bir zamandan geçeceğini kabul etmek.
 Müzisyenler olarak yaptığımız en önemli hatalardan biri, kötü hissetmeyi kendimize hak görmemek.
 Hayır, çok zor bir işi çok zor bir zaman ve mekânda yapıyoruz ve yaşadığımız kötü anlardan sonra kendimize zaman tanımamız gerekiyor… kötü hissetmek çok doğal bir şey.
 Peki 3 hafta sonra kazandığı maçın ardından ne söylemiş Sinner, bir de ona bakalım:

“3 hafta önce çok kötü bir yenilgi aldım. Ama bu süreçte yapmanız gereken şey, neyi yanlış yaptığınızı anlayıp bunun üzerinde çalışmaya çalışmak. İşte benim de yaptığım şey buydu ve bugün bu kupayı elimde tutmamın en büyük sebeplerinden biri de bu.”

Evet, yaşanılan kötü şeyin sebeplerini analiz etmek yapacağınız en mantıklı iş.
 Rahmaninov belki de alkolik bir adamın işgüzarlığı yüzünden, belki 24 yaşındaki bir gence hata yapma şansı vermeyen kötü niyetli eleştirmenler yüzünden, yani kendi elinde olmayan sebepler yüzünden 3 yıl kendini kötü hissetti.

Belki de kendi hatasıydı, eseri tam bitirememişti, üzerinde yeterince çalışmamıştı ve henüz bitirmediği bir eseri seslendirmek istemişti.
 Eğer öyleyse bu bir hataydı ve bir sonraki konser deneyimine daha iyi hazırlanmalıydı.

Dediğim gibi duygulardan, eleştirel bir sesten kendinizi soyutladığınızda olayları analiz etme yeteneğiniz gelişir ve eğer bir müzisyenseniz bunu en kısa sürede öğrenmeniz gerekir. Hele ki Türkiye şartlarında. Karşılaşacağınız kötü niyetli insanlar, içinde var olmaya çalışacağınız bozuk sistem, sizin kontrolünüzde olmayan şeyler…
 Bir de sizin kontrolünüzde olan disiplin, özveri, farkındalık gibi şeyler var.
 Yaşadığınız deneyimler üzerinde analiz yaparken “kontrolümde olan” ve “olmayan” şeyler diye iki farklı kategori yapmanız işinize yarayabilir.
 Ben bu yöntemden oldukça faydalandım.
 Kimsenin ilk konseri en iyi konseri değildir ve büyük bir ihtimalle çok kötüdür.
 Eğer beste yapmaya yeni başladıysanız ilk bestenizi 2 yıl sonra dinleyemeyeceksiniz bile.
 Eğer enstrüman çalmaya 2 yıl önce başladıysanız zor eserler çalamazsınız.
 Hem başlangıç seviyesinde iseniz hem de zor eserlere yoğunlaşıyorsanız kendinizi “yeteneksiz” diye suçlamanızın bir anlamı yok.
 Yanlış yöntem uyguluyorsunuz.
 Kısa zamanda olmayacak hedefler koyarak kendi kendinizi ateşe atıyorsunuz.
Yani bir şeyler olmuyorsa, bir şeyler kötü gidiyorsa, bunun mutlaka bi sebebi var. Belki bunun sebebi size bağlı belki de sizin kontrolünüzde olmayan şeyler. Dediğim gibi ne olup bittiğine kesinlike duyguları işin içine katmadan bakmamız gerekiyor.

Bir de Alcaraz’ın bir açıklaması var; o da size değişik bir perspektif sunabilir.
 O da sanırım kaybettiği bir maçın ardından şunu söylemişti:

“Ya kazanırsınız, ya da öğrenirsiniz.”

Kaybetmeyi öğrenmek olarak görüyor.
 Çünkü kaybetmek, aslında neyi yanlış yaptığınızın farkına varabileceğiniz en önemli fırsatlardan biri. Eğer doğru gözle bakarsanız.

Robin Williams’ın oynadığı Awakenings filminde bir sahne vardı.
 Sahnede bir doktor rolünde olan Robin Williams hastaneye iş görüşmesine gidiyor.
 Bu görüşmede geçmiş projelerinden bahsetmesi istenilince o da çok büyük bir projede çalıştığını, “4 ton solucandan 1 dekagram miyelin elde etmek için yaklaşık 5 yıl harcadığını” söylüyor.
 Görüşmeyi gerçekleştiren diğer doktor bu yapmaya çalıştığı şeyin imkânsız olduğunu söyleyince:

“Şu anda bunu biliyorum çünkü imkânsız olduğunu kanıtladım.”

diyor.

Yani bu hikâyede böyle bir şey; yenilgi ve kayıplara bakış açımızın değişmesi gerekiyor.
 Çünkü Alcaraz bu konuda haklı: Ya kazanırsınız ya da öğrenirsiniz. Bu kadar basit.

Bir de bunlardan farklı olarak eklemek istediğim mükemmellik beklentisi var.
 Yaklaşık 200-300 tane öğrenci görmüş bir piyano öğretmeni olarak söyleyebilirim ki Türkiye’nin en büyük problemlerinden biri mükemmellik beklentisi.
 Ve bu durumun çocuğun, bireyin üzerindeki etkisi azımsanamayacak kadar çok.
 Bir şeyi daha iyi hale getirmek için çabalamak ayrı bir şey, mükemmel olma beklentisi ayrı bir şey.
 Ve ne yazık ki… üzgünüm ama gerçek hayatta mükemmel diye bir şey yok.
 Zihnimizde, hayal dünyamızda var.
 İdeal bir dünya, ideal bir performans, ideal bir maç…
 Ama gerçek hayatta yok.
 Bununla ilgili hep tenis sporundan örnek verdik; yine bir tenis oyuncusu, hatta tenis tarihinin en yetenekli oyuncularından birisi Federer bu konuda şunu söylüyor:

“Mükemmellik imkânsızdır. Kariyerim boyunca oynadığım 1.526 maçın %80’ini kazandım.
 Sizce bu maçlarda oynanan puanların yüzde kaçını kazanmış olabilirim?
 Sadece %54.”

Yani oynadığınız sayıların sadece %54’ünü kazanarak tenis tarihinin en iyi sporcusu olabiliyorsunuz.

Yani Şunu söylemeye çalışıyor:
 Bir konser sadece bir konserdir.
 Kötü bestelediğiniz iki eser sadece iki eserdir.
 Yaptığınız bir tane kötü şey sizin kariyerinizin tamamını tanımlayamaz.
 Siz zannediyor musunuz ki turneye çıkmış, bir ay içerisinde 10 konser verecek bir müzisyen her sahnesinde aynı performansı sergiliyor?
 En sevdiğiniz sanatçıyı düşünün, her bestesinin iyi olduğunu düşünüyor musunuz?
 Bazen “Ne saçmalamış ya!” dediğiniz olmuyor mu?
 O yüzden bazı işlerinizin iyi bazılarının da kötü olacağı gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor.
 Hayal dünyamızda var olan ideallere ya da mükemmellik beklentisine kapılıp gidersek hayatın gerçeklerinden kopuyoruz ve bunun doğal bir sonucu olarak yaşadığımız kötü deneyimlerden bir çıkarım yapma şansımız olmuyor.

1- Kötü deneyimleri kabul et.
2- Duygulardan bağımsız analiz yeteneği geliştir.
3- Yarını planla.

Şimdi buraya kadar hep kendi düşünce yapımızı değiştirmekten bahsettik.
 Bu videonun da asıl konusu o.
 Ama elbette yakın çevrenizle nasıl bir iletişim halinde olduğunuzda çok önemli.
 Eğer çevrenizde size iyi hissettirmeyen, kötü niyetli eleştirmenler gibi davranan birileri varsa bunları derhal hayatınızdan ayıklamanız gerekiyor, her kim olursa olsun.
 Size karşı kötü söylemde bulunan ya da size kendinizi kötü hissettiren birileri varsa ya diyalogla bu durumu düzeltmeniz..! eğer çözümsüz bir vakaysa hiç gözünün yaşına bakmadan –tekrar söylüyorum– her kim olursa olsun ya hayatınızdan çıkarmanız gerekiyor, eğer bu kadar kesin karar alamayacak durumdaysanız en azından diyaloğu en aza indirmeniz gerekiyor.
 Başarılı insanlar, her zaman kendi yakın çevresinin bu süreçlerde ne kadar yardımcı olduğunu vurgular, ama her zaman.
 Rahmaninov’un hikâyesine dönecek olursak…
 O da aradığı desteği bir psikologda buluyor.

Nikolay Dahl, Rahmaninov ile tanıştığında ilk fark ettiği şey özgüveninin yerle bir olduğu ve üzerinden bir türlü dağıtamadığı karamsarlık bulutu.
 Yaklaşık 3-4 ay boyunca birlikte çalışıyorlar ve bu süre zarfında hemen hemen her gün görüşüyorlar.
 Dahl, Rahmaninov’a ihtiyacı olan telkinleri veriyor:
 “Olanları boşver, geleceğe odaklan. Yeni bir konçerto yazmaya başlayacaksın. Hem de bu çok kolay olacak. İlhamını geri kazanacaksın ve konçerto mükemmel olacak…”
 gibi sözlerle görüşmeleri boyunca onu motive ediyor.
 Tabii ki Dahl’ın diğer yandan yapmaya çalıştığı şey, onun alışkın olduğu yemek ve uyku düzenine geri dönmesini sağlamak.
 Çünkü Rahmaninov bu süreçte dağılmış ve fiziksel olarak da iyi hissetmiyordu.
 Bu durumu bildiği için Dahl onu neredeyse hiç yalnız bırakmıyor, mental durumunu yakından takip ederek gerekli zamanlarda gerekli dokunuşları yapıyor ve sonunda Rahmaninov kendini tekrar iyi hissetmeye başlıyor.
 Beste çalışmalarına geri dönerek 2. Piyano Konçertosu’nu tamamlıyor ve 1901 yılında ilk kez seslendirilen konçerto büyük bir ilgi görerek herkes tarafından çok sevilince.
 Tabii ki bu konçertoyu kendisini bunalımdan kurtaran psikoloğu Nikolay Dahl’a ithaf ediyor.

Sonuç olarak şunu söyleyelim:
 Kaybetmek normaldir.
 Başarısız olmak normaldir.
 Zor zamanlar yaşamak normaldir.
 Hele ki Türkiye’de.
 Dediğim gibi kötü şartlar bizim normalimiz zaten.
 Motivasyonumuzu korumak için çok çaba sarf etmeliyiz.
 Her günümüzü aynı yaşayarak bunalım devrinden çıkmamız pek mümkün değil.
 Evet, biliyorum şartlar çok kötü.
 Yalnızlık, tek başınalık ve zor bir çevre ile mücadele etmek çok zor.
 Fakat bu videoda kötü hissetmemize neden olan kendi düşüncelerimizden bahsetmeye çalıştım.
 Benim çok sevdiğim bir filozof Epiktetos’un güzel bir sözü var:

“Bizim gerçek sandığımız şey aslında çoğu zaman kendi kanaatimizdir.”

Yani yaşadığımız durum hakkında, işimiz ya da karakterimiz hakkında bizde var olan kendi kanaatlerimiz gerçek olmayabilir.
 Bunu söylüyor Epiktetos.
 Ben, iyi ve kötü yargılarında bulunmadan analiz etme yeteneğimizi geliştirmemizin bu yüzden müzisyenler olarak bize çok fayda sağlayacağına inanıyorum.
 Çevremizden önce, ilk önce bizim bir şeyler yapmamız gerek.
 Çünkü şöyle bir gerçek de var ki, eğer biz kendimizi iyi hissetmek için bir şeyler yapmazsak bizim için hiç kimse bir şey yapmayacak.

Umarım sizler için faydalı bir video olmuştur. Eğer sizinde müzik piyasasında ya da kendi alanınızda yaşadığınız kötü deneyimleriniz varsa benimle yorum kısmında paylaşmaktan çekinmeyin. 

 Bir sonraki videoda görüşmek dileğiyle.

 Sevgiler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir